20 Kasım 2012 Salı


BEN GİBİ, AŞK GİBİ YAZI…

Lütfedilen gururların çöplüğüne dönüştüyse sevgilinin yüzü, gözlerini görmek mümkünlüğü azalmıştır. Lekeli göz bebeklerinden vurdumduymaz kirpikler yıkılır ilgili sokulmalarına. Periyotlar haline dönüşebilir ağlamalı sinemaların hayata sızması. Lükse düşkünlüğüyle tanımlanmaz yalnızlık. Fevkalâde düşmüş, bitkin ve yoksuldur. Otuz mumluk renkli ampul aydınlığıdır seviştiğin fahişeler, bir başınalığın karanlığında.

Evvelki düşlerin evvelde kalması çöplükteki saygı gazının sıkışıp patlaması yüzünden olduğunu, hayat bilgisi kitapları yazar. Hayat bilgisi kitabı okunan değil! Kanırtarak yaşanan bir şeydir. Hayat da, bilgi de şeydir. Sadece şey.

Sevgilinin yüzündeki gurur çöplüğünden, kelimelerini hayata bağlıyorsan, bilmeyen bir bilmiş olduğunu bilmelisin.

Kum rengi tenlerde yandıysa ellerin, şehvetin dolgun memelerinde kaybolduysa nefeslerin, asalete uzak akrabasın. Aşkın asili değil köpeği makbuldür. Belirgin bir ruh vahşetiyle bezenebilirse, gerek görüldüğü oranın doğrultusunda tutkudan bahsedilebilir. Kendiliğinden bir kere saldırabilirsen; yalnızlıktan umudunu yitirmiş gözlere, gözlerinle ve sonra kelimelerinle; nefes alamayan kulaklara mısralar fısıldarsan tutkunun vahşetli oksijeniyle… Sevdan yaşamaya başlar.

‘Yumuşak, olağan, durağan bir şeydir aşk’ diye başlayan şiirleri okuma! Yalan söylüyorlar. Bir karıncanın kendi ağırlığının bilmem kaç katını tutup kaldırabilmesi gibidir aşk. Ağırdır. Üşüyen böceklerin ateşe çok yaklaşıp ölmesi gibidir. Yakandır. Merhaba. Der gibi selamlaşma öpücüğü gibi değildir. Öptüğünde; sağ yanaktan sol yanı felç edendir. Alt dudaktan başındaki aklı etkisiz hale getiren zehirdir.

Karşı mahallenin adını hatırlamıyorum ama; cümle çıkmazında oturuyorsun. Üç mısralı bir şiirin, o ilk cümlesindeki sitem çığıran anlamında yaşıyorsun. İki oda bir balon çocukluk anımsın artık otuz yaşımda.

Öğütler veriyorum kendime şimdi. Bağırıp çağırıyorum da bana mısın demiyor içimdeki yüzsüz velet. Korkusuz mudur nedir? Bir cahil cesareti. Dedik ya zehirdir aşk. Öyle mayhoş, ne güzel bir sarhoş. Zahmet edip öldürmez de seni. Mayhoş, mayhoş sürünürsün. Islak yanaklarınla gülümser, yanaktaki damlacığa uçurum olur elmacık kelimelerin ve hızla düşer yüzünden.

Orgazma ulaşıp kıçını dönmeye benzemez! Aç karnını doyurmaya da. Ne aç kalırsın, ne açıkta. Aşk; sonsuz sevişme halidir. Sevişirken karnın acıkmaz.

Aşk; sevişmeyle geçmeyendir. Aşk; ortada sevişecek bir şey yokken ruh çıplaklığının tüm gerçeklere sunulduğu fotoğraf karesidir. O işte tam burası dediğin müziğin o notası, söylediğin şiirin o cümlesi, o köhne tiyatronun tam da o repliğinde antre yapan oyuncunun sahneye girişidir.

Aşk hayattır… Hayat…
Siz; kime, Ne’ye aşk dediyseniz işte…


20.11.2012 – Serhat CAN





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder