BEN
GİBİ, AŞK GİBİ YAZI…
Lütfedilen
gururların çöplüğüne dönüştüyse
sevgilinin yüzü, gözlerini görmek mümkünlüğü
azalmıştır. Lekeli göz bebeklerinden vurdumduymaz kirpikler
yıkılır ilgili sokulmalarına. Periyotlar haline dönüşebilir
ağlamalı sinemaların hayata sızması. Lükse düşkünlüğüyle
tanımlanmaz yalnızlık. Fevkalâde düşmüş, bitkin
ve yoksuldur. Otuz mumluk renkli ampul aydınlığıdır seviştiğin
fahişeler, bir başınalığın karanlığında.
Evvelki
düşlerin evvelde kalması çöplükteki saygı
gazının sıkışıp patlaması yüzünden olduğunu, hayat
bilgisi kitapları yazar. Hayat bilgisi kitabı okunan değil!
Kanırtarak yaşanan bir şeydir. Hayat da, bilgi de şeydir. Sadece
şey.
Sevgilinin
yüzündeki gurur çöplüğünden,
kelimelerini hayata bağlıyorsan, bilmeyen bir bilmiş olduğunu
bilmelisin.
Kum
rengi tenlerde yandıysa ellerin, şehvetin dolgun memelerinde
kaybolduysa nefeslerin, asalete uzak akrabasın. Aşkın asili değil
köpeği makbuldür. Belirgin bir ruh vahşetiyle
bezenebilirse, gerek görüldüğü oranın
doğrultusunda tutkudan bahsedilebilir. Kendiliğinden bir kere
saldırabilirsen; yalnızlıktan umudunu yitirmiş gözlere,
gözlerinle ve sonra kelimelerinle; nefes alamayan kulaklara
mısralar fısıldarsan tutkunun vahşetli oksijeniyle… Sevdan
yaşamaya başlar.
‘Yumuşak,
olağan, durağan bir şeydir aşk’ diye başlayan şiirleri okuma!
Yalan söylüyorlar. Bir karıncanın kendi ağırlığının
bilmem kaç katını tutup kaldırabilmesi gibidir aşk.
Ağırdır. Üşüyen böceklerin ateşe çok
yaklaşıp ölmesi gibidir. Yakandır. Merhaba. Der gibi
selamlaşma öpücüğü gibi değildir. Öptüğünde;
sağ yanaktan sol yanı felç edendir. Alt dudaktan başındaki
aklı etkisiz hale getiren zehirdir.
Karşı
mahallenin adını hatırlamıyorum ama; cümle çıkmazında
oturuyorsun. Üç mısralı bir şiirin, o ilk cümlesindeki
sitem çığıran anlamında yaşıyorsun. İki oda bir balon
çocukluk anımsın artık otuz yaşımda.
Öğütler
veriyorum kendime şimdi. Bağırıp çağırıyorum da bana
mısın demiyor içimdeki yüzsüz velet. Korkusuz
mudur nedir? Bir cahil cesareti. Dedik ya zehirdir aşk. Öyle
mayhoş, ne güzel bir sarhoş. Zahmet edip öldürmez de
seni. Mayhoş, mayhoş sürünürsün. Islak
yanaklarınla gülümser, yanaktaki damlacığa uçurum
olur elmacık kelimelerin ve hızla düşer yüzünden.
Orgazma
ulaşıp kıçını dönmeye benzemez! Aç karnını
doyurmaya da. Ne aç kalırsın, ne açıkta. Aşk;
sonsuz sevişme halidir. Sevişirken karnın acıkmaz.
Aşk;
sevişmeyle geçmeyendir. Aşk; ortada sevişecek bir şey
yokken ruh çıplaklığının tüm gerçeklere
sunulduğu fotoğraf karesidir. O işte tam burası dediğin müziğin
o notası, söylediğin şiirin o cümlesi, o köhne
tiyatronun tam da o repliğinde antre yapan oyuncunun sahneye
girişidir.
Aşk
hayattır… Hayat…
Siz;
kime, Ne’ye aşk dediyseniz işte…
20.11.2012
– Serhat CAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder