1 Ağustos 2011 Pazartesi

İstanbul...






İstanbul'a yazılan mısralar bu şehirden daha büyük bir hal aldı artık. Kullanılan kelimelerin nüfusu, insan nüfusunu çok tan geçti. Bu şehrin bir bilinci var... Yeni herhangi birine çok sıcak davranır, kalbine alır bu şehir insanı. Ancak ne var ki düşünmez o birinin heyecanını, mutluluğunu, göz yaşını yahut acısını... Bilinçli bencil İstanbul işte.


Adımlarla gidersin. Bazen sürünerek geri dönersin, dönemeyen de çok. Koşarak kaçtığında olur. Dönmek isteyip dönemediğin de çoktur. Kalmak isteyip ayrıldığında.


Caddelerde kalabalık hoş geldin konserleri dinlersin, vapurda martı misafirperverliğiyle karşılanırsın, ya yalnızlığa gidersin, ya da bir bağlılığa gidersin. Bu gidişim de ben bir arkadaş merhabasına gittim.


Bir gittim, içime vardım.
Ben uzun süredir bana hiç bu kadar yakın olamamıştım.
Şehir; sende kendimi kaybetmeye gelmiştim, ruhumu getirdin bana.


Malt'lı Kafa. Walt'lı yürek direnci...
Bildiğin iyiyim. Mutlu, heyecanlı, çok neşeli, pozitif enerjili falan değil ama.
Ruh kendi varlığının farkında o kadar.


Yazarsam çok anlatacağım. Vazgeçtim yarıda keseceğim.


Son kez.
Şehir sana geldim ruhumu buldum. Yine geleceğim.
Ruh kanasa da,
ağlasa da,
yine geleceğim ölse de geleceğim.


Serhat CAN / 01.08.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder