22 Haziran 2015 Pazartesi

Gölgesi intihar eden adam


Ancak merdivenle inilir kimi adamların çocukluğuna. Bodruma kilitlemiştir içindeki çocuğu. (Adam: Yetişkin insan anlamında kullanılmıştır. Cinsiyet belirtmez!) İçinde yaşayıp bir yere saklamadığın çocukluğun aslında hep seninledir ve senin gölgendir aslında. Red-Kit Çizgi filminin jeneriğinde kahramanın gölgesini vurmasına bu yüzden hep üzülmüşümdür. Çocuk izleyecek bunu neden gölgesini vurduruyorsun adama? Tam anlamıyla iyi bir Red-Kit hayranı olacaktım ki daha çizgi filmin ilk başında soğudum hikâyeden.

Çocuk nedir? İnsan yavrusu.

İnsan yavrusunun temel özellikleri var mıdır? İnsandır işte en temeli bu. Psikolojik ve fiziksel bir takım sağlık sorunlarının yaşamadığını var sayarsak, 4 yıllık olunca insan yavruları, insana benzer hale geliyorlar. Onun öncesinde birçok hayvan yavrusundan bile daha acizdirler. Doğumundan itibaren yürüyemez bile. 4 yaşına gelince kendini ifade etmeler, sağlıklı adımlar ve anlaşılanları yorumlamalar başlar. Benim çocukluk tanımım biraz bu süreçten sonra başlıyor. Bir pedagog olduğumu hiç söylemedim. ‘Çocuğun, çocuk olduğunu nasıl anlarsın?’ diye sorsalar; hayallerinden derim.

Gökyüzüne bakıp beyaz, pamuk gibi görünen bulutları en son ne zaman başka nesnelere benzetmeye çalıştınız?

Bir il merkezindeydi evimiz. Dört kişilik ailemin büyük çocuğuyum. İlimizin küçük bir kasabasında, bir köyde anneannemlerin evi var. Her bayram ve fırsat bulunan her tatilde gidilen bir aile toplanma yeri. Teyze ve dayı çocuklarıyla bir araya gelip büyükleri topluca delirtme yeri. Topraktan yapılmış ayrı ayrı kapıları olan 3 odalı bir ev anneannemin kaldığı. Aynı büyük bahçenin içinde Almanya’daki teyzemin yaptırdığı büyük betonarme müstakil ev de var. Asfalt yolun kenarında çalılardan çitlerle belirleniyor evin bahçe sınırları. Tulumba var ve tabi ki taş fırın. İki farklı yapının ortasındaki boşluk yeşil bir bahçe herhangi bir şey ekili değil. Anneannemin 3 göz toprak evinin arkasında bir tane daha oda var, orası dam. Koyunlar için. Uzun bir tarlası da var, annemin ve kardeşlerinin mahsulleriyle büyütüldüğü. Kavun, karpuz, biber, domates, nohut ve tütün yetiştirildiğine ben de şahit olmuştum o yaşlarda.

İşte bu tarlada yetişen ürünlerin şeklinden tutun da, toprak evin duvarındaki yapılırken farkında olmadan oluşturulan şekillere kadar, her gördüğüm görüntüye kendimce başka bir anlam yüklerdim. Topraktaki şu çıkıntı bir köpeğin başına, şu çukur mavi bir havuza ve oradaki şekil ise sanki şapkalı yaramaz bir çocuğa benziyor.

O yaramaz çocuk, çok yaramaz, söz dinlemez bir hayta. Öyle fena ki bu çocuk; babası şeker bile almıyor. Babası onu panayıra götürüp dönme dolaba da bindirmiyor. Annesiyle beraber tarladaki ağaçlardan elma toplayamıyor. Küçük teyzesi ona papatyadan nasıl taç yapılır öğretmiyor. E tabi diyorum kendi kendime ben bunların hepsini yapabildiğime göre ben yaramaz bir hayta değilim.

Hayal kurup; çamur yığınından var ettiğin hayta bir çocukla kendini karşılaştırabiliyor ve uslu bir velet ilan ediyorsan kendini kimselere sormadan, biraz deli olacağının garantisini verebilirsin insanlara.


                                                                                                                                  devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder